BİLGİN ERDOGAN

Arılar ve Sinekler“Senin Rabbin bal arisina soyle vahyetti :Daglardan,agaclardan ve insanlarin kuracaklari kovanlardan kendine evler edin.” (Nahl:16:68) Sonra meyvaların hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay kıldığı yollara gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifâ vardır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için, büyük bir ibret vardir.(Nahl:16:69) Anac bir tabiati vardir onun…Cicek cicek dolasir bal yapmak icin…Saraydaki guller kadar kirlardaki papatyalarda onun kanatlari altindadir ve o diskriminasyon yapmaz asla..Anne tabiatli olmasindandir ureten olmasi…Tevazu ve mahfiyet onun en bariz vasfi…Kibir ona uzak ama onurundan taviz vermez asla…Kendisini ezmeye kalkisani cani korumaya calisir cani pahasina dahi olsa…Yuvasina goz dikeni sevmez asla..Olur ama ezdirmez onurunu…Mesveretcidir o ve ciceklerle istisare eder bali uretmeden once…Zaten,mesveret “sevr” kokunden gelir ve polen “sevr” demektir. Bal gibi tatli seylerin ortaya cikmasi ise yine farkli dusuncelere muracaat etmek ve onlari uretmekle mumkundur.Ari yaklasik uc aylik hayatinda bal uretir ve insani yine insan icin calismaya tesvik eder. Bir ari insan icin bal uretiyorsa insan olarak bende turdesim icin bir seyler yapmaliyim onermesinin insan zihninde canlanmasina vesile olur. Sinek vardir birde tuketim eksenli yasayan…Pislik onun gidasidir .En bariz ozelligi menfaatci olusudur…Fedakarlik ona uzak bir haldir..Karekteri haylaz bir veled misali, mizikci ve simarikcadir…En ufak bir menfaat icin pisligin dahi uzerine konmaktan cekinmez…Meslegi rahatsiz etmektir sadece…Hirsizlik onun meslegidir gecenin en umulmuyan vaktinde…Onur ve izzet yoktur onda asla…Basit cikarlari icin isrardan kacinmaz o…Hedefsiz yasar ve maddesinin enkazi altinda kalmistir ve sadece durtulerini tatmin etmek icin yasar… Arilarla sinekler arasinda farklar vardir her ikiside zar kanatlilardan olsada…Ari uretendir, sinek tuketen…Ari, cemaatle hareket eder sinekse basibos…Sinek faydasiz yasar, arinin ise bir hedefi vardir insana hizmet sunmak gibi…Sinek onursuz ve haysiyetsizdir ancak arida tevazu ve mahfiyet muhurlu bir ahlaki guzelligin yaninda onur ve dik durus vardir. Sinek korkak tinetlidir ve kovanina musallat olani cani pahasina korur…Sinek,cikar eksenli yasayan, ari ask buudunda olandir cogu zaman… Ari tabiatli ve sinek tabiatli insanlar vardir birde yasadigimiz dunyada…Arinin uc aylik omrunde bal uretmek gibi bir misyonu vardir ve ari karekterli insaninda insana hizmet etme gibi gayesi vardir…Gayesiz yasamaz o ve cicek cicek gezer ve yureklere nefes ufler…Cicektir onun dostu ve pislikle isi olmaz onun…Vela ve Bera ilkesince hareket eder… Sinek tabiatli insan ise sadece tuketir…O, ozellikle su kapitalist dunya coplugunun pasif bir nesnesidir …Onur, ayaklar altinda paspas olmustur onda…Mikrop bulastirir gittigi yere zira hastalikli bir ruhu vardir…Ari gibi mesveretci ve toplumcu degil basina buyruktur sadece… Ari ve sinek tabiatli toplumlar hatta ideoljiler vardir birde…Her ideolojinin, dunya gorusunun ve hatta inanc sisteminin dahi arilari ve sinekleri vardir…Liberal arilar ve sinekler, sosyalist arilar ve sinekler ve hatta sinek tabiatli veya ari karekterli inananlar bulmak mumkundur tarihte ve gunumuzde… Allah hasyetiyle, peygamber kursusunde iki buklum olan ari karekterli bir Hak dostu vaiz ile ayni kursuden “viz viz” ederek musluman eti yiyen sinek tabiatli kutsal patentli somuru hokkabazlarini ve ehli sunnet tacirlerini ayirt etmek gerekir birbirinden… Anlamli yasamak, uretici olmak, cemaatci olmak, faydali olmak, mesveretci olmak, onur ve izzet sahibi olmak, fedakar olmak, guzele dost olmak, ari karekterli insanlarin vasfi,anlamsiz yasamak, tuketici olmak,bireyci yasamak,basina buyruk olmak,yuzsuz ve sahsiyetsiz olmak ve dahi menfaati icin pislige bulasmaktan ceinmeyen bir tinette olmak sinek karekterli insanlarin ozelligidir. Sinek ahlakli gazeteciler,yazarlar,ilahiyatcilar,akademisyenler,askerler,efendiler veya hocalar ile ari karekterli olanlarini ayirt etmek ise onlarin unvanlarina,etiketlerine,rutbelerine,cubbelerine,sosyal konumlarina veya soylediklerine bakarak degil onlarin dik duruslarina, emeklerine,hizmetlerine ve islerine gore belirlenmelidir. Her zar kanatliyi ari gormek hem hayal kirikligina ve husrana hemde zaman israfina sebebtir. Sinekler ve arilar…Her yerde var onlar duvarlarin arkasinda, karalik zindanlarda dahi… -------------------------------------------------------------------------------- Bilgin Erdoğan
Aldanma ve Aldatma TasavvuruOnlar Allahi ve iman edenleri aldatmaya calisirlar ancak aldanan bizzat kendileridir de farkinda degiller" -Bakara:2:9 Kur'an, insanoglunun zaman cizgisindeki hareketinde insan-Allah veya insan-insan yada insan- esya iliskisine ait en temel evrensel yasalari belirleyen bir ilahi hitaptir. Bu evrensel yasa yukaridaki ayetten de anlasildigi gibi bize aldatmanin aldanmak oldugunu bildirir. Zira insani her aldatma tesebbusu ayni zamanda o insanin Rabbini'de aldatmaya curettir. Cunku Rab herseyi bilen, goren, gozeten ve kollayandir.Onun icin ahlaki davranisin kitabi kaynagi olan Kur'an bize yukaridaki ayetten de anlasilacagi gibi aldatmanin aldanmak oldugunu vurguladigi gibi ahlaki davranisin insani kaynagi olan peygamber de bu gercegi gerek "Aldatan bizden degildir" sozuyle gerekse bizzat hayatiyla ispat eder. Cunki o oyle bir nebidir ki once "Muhammedul emin" olmus daha sonra "Muhammedur resul" olmustur. O yolun aziz takipcileri ise resul yolundan gitmenin on sartinin emin olmaktan gectiginin her zaman bilincinde olmuslardir...Zira Allah'in yasasi geregi aldatan her zaman aldanan olmustur.Tarih buna sahittir. Tarih, insanoglunun zaman cizgisindeki hareketidir der Emerson...Insanoglunun zaman cizgisindeki hareketine ait bilgi ise ancak vahiyle mumkun olur. Antropoloji insan anatomisinin,kemiginin veya iskeletinin tarihini bilmeye yardimci olurken, arkeoloji insan medeniyetlerinin tarihini kismen tanimamiza yardimci olur. Ancak insan el,ayak,dil,dudak ve goz, kulakla beraber ayrica ruh gibi insani insan eden bir degere sahiptir. Uflemek anlamina gelen ruhu bize tanitacak olan ancak uflenen anlamina gelen vahiy olacaktir. Insan ruhuna ait tarihi bilgiye ancak vahiy vesilesi ile ulasilir. ..Antropoloji insan iskeletinin tarihini vahiy ise insan ruhunun tarihini ogretir bize...Insan ruhunun tarihi yasasi geregi aldatan hep aldanmistir. Aldanma insanla basladi. Oyle ki insanin ismi vardi kendisi yoktu henuz. Ayet soyle diyordu: "Hani Rabbin meleklere ben yeryuzunde halife yaratacagim" demisti de melekler:"Sen yeryuzundeki nizami bozacak ve kan dokecek insanimi yaratacaksin? Oysa biz seni hamd ile tespih eder ve takdis ederiz " dediler. Allah ben sizin bilmediginizi bilirim"buyurdu. Bakara 2:30 Insanin ismi telafuz edildi ve yanilgi basladi. Ilk yanilan meleklerdi. Ortada bizzat aldatan yoktu ama insanin ismi yanilgiya sebep olmustu. Oyle ki bu yanilgi sadece insanla ilgili degil ayni zamanda Allah'in muradini anlamakla da ilgiliydi.Nihayet melekler yanildiklarini anlamislar ve insana saygilarini ifade etmislerdi. Bu bir aldanma degildi bir yanilgiydi cunku aldanma ancak aldatmak ile mumkundu. Melekler Rabbini aldatmaya kalkismamislardi.Onlar hadlerini bilmisledi.Ancak haddini asan biri vardi aralarinda, Iblis...O, bir gerekce ile hem kendisini hemde Rabbini aldatmaya kalkisti. Gerekcesi orijini idi...O atesten Adem ise camurdan yaratilmisti. Boyle bir gerekcenin ustunluk vesilesi olmadigini sadece Allah degil Iblis’ te biliyordu. Ama kibir onu Allahi aldatmaya curet edecek kadar kor etmisti. Boyle bir curetin cezasi Allahin gazabina ve lanetine ugramak olacakti. Aldatan Iblis, Rabbini kaybetti. Kaybedenlerden ve aldananlardan oldu. Zira aldatmak bir cesit aldanmakti. Allahin lanetine ugrayan Iblis icin artik aldatmak bir felsefeye donusmustu.O Rabbine soyle diyecekti: " ...Yemin olsun ki insanlari saptiracagim.Onlarin dostdogru yollari uzerine oturacagim...." Araf 7:16 Iblis misyon ve vizyon olarak insani aldatmayi secmisti...O artik "aduvvun mubin" idi yani insanin apacik dusmani...Insani saptiracakti ama nasil? Soyle devam ediyor Kur'an: "Derken seytan onun aklini karistirip Ey Adem ! dedi, sana ebedilik agacini ve sonu gelmez saltanati gostereyim mi?"Taha 20:120 Ve soyle devam etti :"Rabbiniz iki melek haline gelmeyesiniz yahut burada ebedi kalicilardan olmayasiniz diye size bu agaci yasakladi" Araf 7:20 Seytan, insandaki ebedilik damarindan girdi ve Ademi aldatti...Seytan aldatandi, Adem aldanan... Yuce nebi "Aldatan bizden degil" diyordu ne ki aldanan bizden degil dememisti...Oyle ki melekler de yanilmisti fakat aldatan olmamislardi. Adem de melekler gibi yanilmisti, gaflete dusmustu ve nihayet aldanan Adem cennetini yitirdi. Aldatan seytan ise ebed muhurlu lanet damgasini yedi. Cennetini yitiren Adem tevbe etti ve nebi oldu. O simdi tum insanligin onurlu atasi ve tum muslumanlarin dilindeki duasi seytan ise tum insanligin ve hepsinden onemlisi Yaratici kudretin lanetledigi bir yuz karasi? Aldatan kim? Aldanan kim? Aldatmak aldanmanin kendisi degil mi? Seytan gibi aldatmaktansa Adem gibi aldanmak, Allahin lanetine ugramaktansa , cennetini yitirmek daha evla degil mi? Adem cennetini bulacakti ama ya seytan? Kur'an bize Kabil ve Habil kissasiyla aldatmanin aldanmak oldugunu en veciz sekilde anlatmaya devam eder. "Onlara, Adem'in iki oglunun haberini gercek olarak anlat:Hani birer kurban takdim etmislerdi de birisinden kabul edilmis digerinden kabul edilmemisti Kabil: "Andolsun seni oldurecegim" dedi.Digeri de ( Habil ) "Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder" dedi Maide 5:27 Habil'in kurbani kabul edildi cunku o sahip oldugu en guzel seyi Rabbine teslim ediyordu. Niyeti mesru oldugu icin Allah'in indinde ameli mesruiyet kazandi. Kabil ise sahip oldugu degersiz seyleri Rabbine kurban etmisti. Aslinda onlarin degersiz oldugunu kendisi ve Rabbi biliyordu...Ama kendisini ve Rabbini aldatmaya curet etti...Kabil kaybedenlerden olmustu "Nihayet nefsi onu, kardesini oldurmeye itti ve onu oldurdu : bu yuzden kaybedenlerden oldu ." Maide 5:30 Olduren Kabildi olen ise Habil ama bize vahiy oldurenin kaybeden oldugunu soyluyor. Aldatma ve aldanma yada kazanma ve kaybetme tasavvurunu Kur'an boyle insa ediyor. Tek dunyaya inanan ile cift dunya tasavvuru arasindaki fark bu demekki....Habil ilk sehit ama Kabil ilk katil...Habil mazlumlarin atasi Kabil ise zalimlerin...Habil sehadetin ve masumiyetin simgesi Kabil zulmun ve cinayetin...O halde sormali aldatan kim? Aldanan kim? Kabil gibi oldurmektense Habil gibi sehit olmak hangi inananin arzusu olmaz ki? Aradan yillar gecti Kabil ve Habil soyundan nice insanlar geldi ve gecti...Kimileri Habil gibi dik durdu kimileri Kabil gibi ozbenliklerini ve ruhlarini heva ve heves adina aldatma yoluna gittiler....Onlar aklin, vicdanin, fitratin ve vahyin rehberligindeki tek olan Rabbe teslim olmak yerine kendilerine hevalari ve hevesleri dogrutusunda tanrilar edindiler.Yaratici kudretin kendilerine rehberlik etmesi icin tayin ettigi Nuh'a inkiyat etmek yerine kendi atadiklari tanrilara tapmayi tercih ettiler...Soyle diyordu Nuh: ".... Ben kavmimi gece gunduz davet ettim fakat benim davetim onlarin ancak kacmalarini arttirdi" Nuh 71:5-6 Nuh peygamberin gonul dudaklariya yaptigi davete onlar kulak tikiyor ve ayak diretiyorlardi...Nuh nebi yillarca cile cekti; bu cile sadece fiziki anlamda degil ayni zamanda gonul ve fikir cilesiydi...Hatta bu cile sanki iskenceye donmustu...Onun icin o yuce nebiye "Nuh" demislerdi..."Nuh" ah eden ve aglayan demekti(Elmali Sure 71)...Nuh nebi kavminin istikbaldeki haline agliyordu...Ne ki aglayan ve ah eden Nuh nebinin karsisinda oh eden ve alay eden bir kavim vardi... Gun geldi ve Rabbi Nuh'a bir gemi yapmasini emretti...Dagin basinda geminin isi de neydi? Kavim dagda yasayan bir kavimdi... Ancak Allah'in muradi baskaydi...Oyle ki Allah bazen salih kullarini ve peygamberlerini de imtihan ederdi...Muradi Allah'in hukukuna kayitsiz sartsiz teslim olan ile olmayani ayirt etmekti...Allah'in iradesine teslim olan Nuh gemiyi yapmaya basladi....Nuh nebi gemiyi yapiyor ama kavmi peygamberdin simdi dulger mi oldun? diye alay ediyordu...Kinayanin kinamasindan korkmayan Nuh nebi gemiyi yapmaya devam ediyordu ve adeta her caktigi civi kavmine gonderdigi bir davet mektubuydu....Ancak kavmi bu daveti gormezden geliyor ve Nuh peygambere meyilli insanlari dahi dagin basinda geminin isi ne diyerek aldatiyorlardi...Ama bilmiyorlardi ki aldanan kendileri olacakti...Zira aldatmak en buyuk aldanisti... Ve bir gun geldi tufan koptu...Nuh nebinin yillarca icinin goklerinde cakan simsek semada cakti...Gozlerindeki yaslar gokyuzunde yagmura donusuverdi...Yillar suren ahu efgani ise yeryuzunde tufan oldu....Simdi sormak lazim ah eden ve inleyen Nuh nebi ve ummeti mi yoksa oh eden ve alay eden kavmi mi aldanan? Onlar ozbenliklerini Nuh nebi'nin mesajina kulak tikayarak ve vicdanlarini ise peygamberlerinin gozyaslarindan yuz cevirerek aldattilar.Tabii sadece kendi vicdanlarini degil daha nice temiz fitrati ve vicdani aldatan oldular...Aldatanin akibeti ise aldanmak ve kaybetmek olacakti....Nuh kendisine inananlarla sahil-i selamete cikti isyankar kavmi ise tufanin sularinda kayboldu....Nuh gibi Allah'in iradesine boyun egenler sahil-i selamete cikacak, vicdanlarini ve fitratlarini aldatarak heva ve heveslerinin icat ettigi tanrilara tapanlar ise tarihin sularinda kaybolacaklardi...Nuh simdi dillerde destan oldu ya kavmi ne oldu? Kur'an soyle diyordu "Onlar hidayete karsilik dalaleti satin aldilar ve onlar ne kotu bir ticaret yaptilar ,onlar dogru yolu da bulamadilar"Bakara 2:16 Insanlik tarihi iman ve kufur catismasinin tarihidir. Hidayeti satin almak isteyenlerle onu satmak istemeyenlerin tarihi...Kendisine fiat bicenlerle kendisinin degeri olduguna iman edenlerin catismasidir...Zira imanin ahlaki karsiligi emanet, kufrun ise ihanettir. Bu catisma insanin yureginde baslar ve kimi zaman Filistine kimi zaman Bosnaya kimi zaman Cecenistana ama mutlaka mazlum ve zalim catismasinin oldugu her yere uzanir...Insan gercegini istismar eden zorbalarla ona sahip cikan hanif ruhlu muvahhitlerin catismasinin tarihidir bizim tarihimiz...Insanlik tarihinde insani istismar etmenin en belirgin yolu ise onun imanini ipotek altina almaktir. Peygamberler, imani ipotek altina alinarak vicdani,akli ve fitrati yagmalanan insan turune sahip cikmak ve onlari uyarmak icin Rahmeti Sonsuz tarafindan gonderilmis birer uyaricidirlar.Insan istismarinin onune gecmek oncelikle insanligin akidedeki istismarinin onune gecmekle mumkundur.Bundan dolayidir ki vahyin diriltici solugu Ibrahim-Nemrut misalini hikaye olsun diye degil insanogluna bir recete olsun diye sunar. Unutmamali ki isgal once yureklerde baslar onun icin imani isgal edilenlerin imkanlari tukenir.Imkani uretmenin yolu ise Ibrahimcesine iman etmekle mumkundur. Tufanin ardindan yillar gecmisti, bu sefer seytan, ete kemige burunmus ve Nemrut diye gorunmustu... Nemrut, kitlelerin imanini ipotek altina almis ve onlari putlara iman etmeye sartlandirmis ve kendisini de o beldenin tanrisi ilan etmisti...Egemenligi altindaki kitleleri rahatca somurmek , korkunc zulmune mesruiyet kazandirmak ve iktidarinin surekliligini saglamak icin bu aldatmaca elzemdi. Nemrut, insanlik tarihinde daha sonra gelecek tum seytani iktidarlarinda ilk prototipini olusturuyordu. Bu seytani iktidarin ust duzey burokratlari vardi. Bunlardan birisi Azer'di. Azer iktidarin burokratlarindan olmasi nedeniyle Nemruda gobeginden bagliydi. Ancak bu baglilik zamanla caniyla, kaniyla ve hayatiyla hatta imaniyla tarif edilen bir bagliliga donusecek, amir veya patron olan Nemrut gun gelecek tanri olacakti. Azer gibi tum ust duzey burokratlar ise cikarlari geregi bu yalana ortak olacaklardi. Oyle ki birgun Azer'in kucuk oglu Ibrahim babasina soyle diyecekti "Babacigim ! Seytana kulluk etme ! Cunku seytan , cok merhametli olan Allaha asi oldu." Meryem 19:44 Babasi Azer ise soyle diyecekti " Sen benim tanrilarimdan yuz mu ceviriyorsun eger vazgecmezsen andolsun seni taslarim..." Meryem 19:46 Bir zamanlar seytan taslanmisti ve simdi seytan, babaya oz oglunu taslatacakti...Bir zamanlar seytan kardesi kardese dusurmustu simdi ise babayi ogluna...Taslanmis seytan tasla intikam aliyordu, tas onun belasiydi bir zamanlar ama simdi silahi olmustu. Taslasmis gonuller ise onun kulu... O insanlari Allaha tapmaktan vazgeciriyor tasa veya tas yurekli krallara taptiriyordu. Tas ve seytan butunlesmisti adeta...Oyle ki Kur'an soyle diyordu seytanin tas yurekli kullarina "...yakiti insanlar ve taslar olan cehennemden sakinin " Bakara 2:24 Kendisini putlarla avutan tas yurekli baba Azer ve merhametin kendisinde isme donustugu Ibrahim...Simdi kim aldanan ve kim aldatan? Baba Azeri, ete kemige burunup Nemrut diye gorunen seytana kulluk etmemesi icin uyaran ogul Ibrahim mi yoksa baba Azer mi? Oglu Ibrahimi taslamakla tehdit eden Azer simdi yakiti insanlar ve taslar olan cehenneme kendisini hazirliyor belkide, oysa Ibrahim tum muvahhit gonullerde olumsuz bir dua... Ibrahim (as) sonmez ve sondurulmez bir nurun aldatmayan ve aldanmayan en buyuk portrelerinden… O oyle bir nur ki can sinavi ve canan sinavi onun yureginde aldanmaya ve aldatmaya musaade etmedi… Oyle ki iman ettim dedigi icin Nemrut onu atese atacakti…Ama o yine “Teslim oldum alemlerin Rabbine” diyerek bedenin’in yani yasama arzusunun onu aldatmadigini ve aldatamayacagini ispat edecekti… Hak canimdan azizdir demenin hikayesidir aslinda bu kissa….Bir davettir bu yolun takipcilerine… “Ey Ibrahimi yolun takipcileri! Sizde Hakki teninizden aziz tutun. Tenden vazgecmezseniz rahmete mazhar olamazsiniz.” Onun icin her musluman Kur’an ayi olan Ramazanda , fiziki durtulerinden vazgecebilceklerini muvakkaten ifade etmektedirler…Zira fiziki durtuler insani aldatan temel seylerdendir…Ama Ibrahim’in hikayesi burada bitmez malum…Zira o birde canan sinavina tabii tutulur… Yillar once dua etmistir Rabbine…Sayet bir oglum olursa onu sana kurban edecegim diyerekten… Olmustur ve Ismail on bes yaslarina geldiginde Saffat suresinden de anlayacagimiz gibi Allah bu vaadini hatirlatmistir ona…Can sinavi kimileyin daha kolaydir canan sinavindan…Insan canindan gecerde cananindan gecemeyebilir…Ama Ibrahim (as) bu sinavdanda yuzu ak cikmis ve Ismailini kesmeye kakar kilmistir…Ama rahim olan Allah vahyetmis ve Ismail yerine bir koc kesmesi emredilmistir Ibrahime… Onun icin Ibarhimi yolun takipcileri her kestikleri kocta yureginde en cok deger verdikleri seyi kurban ederler…Kesilen kurbanin nihai anlamida odur aslinda….Rabbim yuregimde senin sevgine engel ne varsa sana hediye ediyorum ve aldanmiyorum o sey beni aldatamaz demektir aslinda…. Musa (as), musrik Firavun kucaginda yetisen muvahhit bir cocuk…Firavun, nefsini salatanat ve iktidarla aladatan, Musa ise saltanat ve iktidarin aldatamadigi aldanmayan bir civanmert nebi…Musa , o dik durusuyla dikiliyordu Firavun iktidarinin karsisina…Firavun , Musa peygamberi aldatma ile suclayan bir aldanandi…Onu sihirbazlik ile sucluyordu…Oysa ki Musa (as) sadece Rabbinin emirlerini yerine getiren bir memurdu…Firavun ise kendisinin rab oldugu yalanini insanlara kabul ettirmeye calisan bir yalaci… Firavun aldatan ve aldanan oldu ve gomuldu yeryuzunun dibine ibret olsun diye alem-i cihana…Musa ise yureklerde yasayan bir yuce nebi oldu elinde kitab-i furkanla…. Ama oyle ki, Firavun’un yuregindeki aldatma hastaligi, Musa (as)’in ummetine sirayet edecekti….Onlar muharrif bir toplum haline geldiler. Allah’in kendilerine emanet olarak verdigi vahyi tahrif ediyorlardi. Tahrif Arapca , geri donmek , yoldan cikarmak, yolunu degistirmek anlamlarina gelir. Onlar’in Sebt gunu yasagini cignemelerindeki ornek bu konuya isik tutacaktir. Allah (cc) onlardan Cumartesi gunu sadece ibadet etmelerini ve ticaretle ugrasmamalrini emretmisti. Onlar o derece dunyevilesme batagina girmislerdi ki , Cuma aksamindan balik aglarini koyuyorlar ve sozum ona Cumartesi hic calismamis oluyorlardi. Cumartesi aksam oluncada aglarini topluyorlar ve guya Allah’i aldatmis oluyorlardi. Ama sonuc yine “gazaba ugrayan “ onlar olacaklardi ve Rabbin lanetine ugrayan meskenet bir hal onlari saracakti. Rabbin “Aldatan aldanadir” hukuku buradada gecerliligini gosterecekti. Aldatan ve aldanan degince aklimiza aslinda Yusuf ve kardesleri ornegi gelir. Onlar kardesleri, Yusufu kiskanmislardi. Birgun onu ormana goturecek ve babalari Yakuba onu kurt yedi diyeceklerdi. Kardeslerini kuyuya atma fikrini Yusufun dorduncu buyuk abisi verecekti. Onun da lakabi Yahuda idi ve aslinda “Yahuda” arkadasina ihanet eden kimse demekti. Onlar kardeslerine ve babalarina ihanet etmislerdi. Ancak aradan yillar gececek ve kardesleri kitlik yasayacaklardi ve Yusuf onlara ekonomik olarak yardim edecekti. Yusuf’un agabeyleri’nin yasadigi tarihi mahcubiyet ise vahyin dilinde olumsuzlecekti. Bu baglamda, vahyin bize anlattigi Yusuf ve Zuleyha hikeyesinide atlayamayiz. Zuleyha genc ve guzel kadin ve birgun kocasini ve Rabbini Yusufla aldatmaya calisir. Yusuf’a meyleder ama Yusuf ben Rabbimden korkarim der ve kacar …Yusuf’un yakasi arkadan yirtilir…Yusuf zindana atilir ama masumiyeti sonradan kanitlanir. Zuleyha mahcup olur ama Yusuf bir haya abidesi olarak tum kutsal kaynaklarin tanittigi ortak isim olur. Aldatan kaybeder zira aldanan aldatanin bizatihi kendisidir. Hz Isa (as) ve ona ihanet eden havarisi Iskaryot… Iskaryot, efendisi Isa (as)’i Roma hukumetine ispiyonlar ve az bir ucret karsiligi onun magdur edilmesine vesile olur. Sonrasinda ise ebed muhurlu bir mahcubiyet yasar.Mahcup olur ve kendisini Erguvan agacina asar. Simdi sormak lazim genis perspektiften bakinca aldatan kim aldanan kim? Ihaneti dillere destan Yahuda lakapli Iskaryot mu yoksa yureklerdeki Isa mi? Museylematul Kezzap lakapli bir sahtekar peygamber cikar ve Allah resulu’nun peygamberliginden sonra artik kendisinin peygamber oldugunu iddia eder. Cok insanin imanini kaybetmesine sebeb olur ancak o, tarihin coplugune karisir. O simdi tarihe sahtekar olarak gecmis bir insan…Tarih onu lanetliyor ve dahi onun gibilerini…O halde aldatan kim aldanan kim? Ebu Leheb vahyin lanetledigi bir isim simdi…Hz Muhammed (sav) ise yureklerdeki yuce nebi… Bu konuyla ilgili olarak Hz Ebubekir’in yakinlarindan Amir bin Fuheyre’nin sehit edilirken verdigi ders bizim konuyu anlamamiza yardimci olacaktir. Amir bin Fuheyre, musriklerin yaptigi bir gece baskini esnasinda Cebbar isimli bir musrik tarafindan sehit edilir. Cebbar mizragini Amir bin Fuheyre’nin kurek kemikleri arasindan gecirir ve mizragi gogsunden cikar. Cebbar bu duruma sasirmistir zira Amir bin Fuheyre vefat ederken “Vallahi kurtuldum ve kazandim “ demistir. Bu dik durus ilerde Cebbar isimli musrigin sehadetine sebeb olacaktir. Sirtindan bicaklanan Amir bin Fuheyre degildi zira aldanan onu bicaklayan Cebbardi…Ama sonra o da aldandigini anlamis ve cift dunyaya iman edenlerin arasina girmisti. Aldatan en buyuk aldanandir gercegi sadece bize vahyin ogrettigi bir hakikat degil ayni zamanda tarihin icinde vuku bulan ayat-i hadisati okudugumuz zaman da sahit oldugumuz bir realitedir. Bu baglamda Hasan Sabbah atlamamamiz gerek bir isimdir. Insani katletme insanoglu kadar eski bir olgu oldugu halde bunu orgutsel anlamda bir meslek haline getiren dunyada ilk teror sebekesini kuran Hasan Sabbah olmustur. Her teror sebekesinin bir din veya felsefeden istifade ettigi gibi Hasan Sabbah’ta Hashasi tarikatini kurmus ve muridlerini siyasi cinayetleri islemeye tesvik etmistir. Bunu yaparken ise muridlerini yalanci bir cennetle sartlandiriyordu. Sabbah, muridlerini mukafatlandirmak istedigi zaman once onlari icki ve hashas ile sarhos ediyor ve sonra onceden hazirlanmis olan iki dag arasindaki vadiye gonderiyordu. Orada her turlu zevke hitap eden bir duzen kurmustu. Orada muridler yine kendilerinden geciyor ve ayildiktan sonra tekrar cinayet isliyorlar ve seyhin tek isareti onlarin cinayet islemesine yetiyordu. Hasan Sabbah simdi dunyanin ilk teror sebekesini kurmus olan lanetli bir isim olarak dunya literaturune girmis bulunmakta…Her seyden muhimi sebeb olan isleyen gibidir sirrinca dunyadaki tum teror cinayetlerinin gunahi onun amel-i seyyiat defterine kaydedilmektedir. O buyuk bir aldatandi ama en buyuk aldananlarin listesine dahil oldu. Zira Rabbin gazabi onu buldu. Ahmet Kadiyani ornegide, bu konuyu fazlasiyla isiklandiracak bir misaldir. Ahmet Kadiyani, Ingilizlerin, Hindistan muslumanlarini dinlerinden cikarmak icin ve ozellikle cihad ruhundan uzaklastirmak ve isagale karsi direnclerini kirmak icin destekledikleri bir isimdi. Boylece Ahmet Kadiyani , Kadiyanilik hareketini kurdu ve kendi peygamberligini ilan etti. Islamda cihad yoktur diyerek Ingilizlerin isgalini Islami anlamda mesrulastirdi. Boylece kitleler bu harekete yoneldi ve Islami cizgiden uzaklasti. Kadiyani once mucahid olarak kendini tanitti sonra muceddit ve sonrasinda ise mehdi ve nebi olarak tanitarak asama asama insanlari kandirarak kendine cekti. Makam , servet ve sohret sahibi oldu. Ancak Ilahi hukuk yine tecelli edecekti. Aladatan aldanan olacakti… Olumu insanliga ibret olacakti. Kendisi def-i hacet yaparken tuvalette olu bulundu. Sadece pisligin icine degil tarihin coplugune de gomulecekti. Ahmet Kadiyani en buyuk aldatanlardan ama en buyuk aldananlardandi…Zira onun en buyuk kaybi ahiretini kaybetmekti… Tarih birde Celalettin Ekber Sahi kaydeder en buyuk aldatan ve aldanan listesine. Ekber Sah kazandigi askeri basarilarla ve emri altindaki silahli kuvvetlere guvenerek Islamiyete karsi ve Islam alimlerine karsi mucadeleye baslar, sonunda “Din-I Ilahi” isimli bir inanc sistemi kurar Din-i Ilahi isimli inanc sistemi Hint birligini saglamak icin kurulmus karma bir yapi arzetmekteydi. Muntesipler birbirlerini “Allahuekber” diyerek selamliyorlar ancak ibadette abdest almiyorlar ve yine rituellerinde Zerdustlukten, Mecusilikten ve Hinduizmden yararlaniyorlardi. Diger inanclara gosterdikleri hosgoruyu muslumanlara karsi gostermiyorlar ve onlari eziyorlardi.Iste boyle bir sirada Imam Rabbani cikmis ve Celalettin ekber Saha karsi mucadele ve mucahade vermisti. Ekber Sah’a ilk muhalefet eden oglu oldu ve Ekber Sah’in fikir babasi olan Ebul Fadli oldurdu. Ardindan ise Sah 1605 yilinda siddetli bir dizanteri’ye yakalandi. Ardindan dili tutuldu ve omur boyu mucadele ettigi Islama tekrar sigindi. Ekber’in yerine gecen oglu Cihangir ise Imam Rabbani’den oldukca etkilendi ve boylece Din-i Ilahi isimli sahte din sona ermis oldu. Aldatan en buyuk aldanisa yuvarlacak ve Ekber Sah son gunlerinde yaptigi hatanin izdirabiyla kavrulacakti belki de… Kendi cografyamizdan ve yakin tarihimizden ornekler verecek olursak aklima yillar once bir arkadasimin anlattigi Suleyman Hilmi Tunahan ile ilgili bir hikaye gelir. Tunahan, Anadolu topraklarinda Kur’an hizmeti vermis bir dini liderdir. Tum gayesi insanlara Kur’an ogretmek ve onlarin imanlarina vesile olmaktir. Bu vesile ile talebeler yetistirir. Yetistirdigi taleberine evladim diyerek hitap eder zira onlari cok sever. Ancak tarihin belirli donemlerinde de oldugu gibi Suleyman Hilmi Tuanaha ihanet eden bir talebesi cikacaktir. O donemler Turkiye Cumhuriyetin’de Kur’an harfiyle Kur’an okumanin yasak edildigi donemlerdir. Bir talebesi, Suleyman Efendiyi devrin hukumet ricaline ispiyonlar. Suleyman efendi, tabutluklara alinir ve iskence edilir. Bunun karsiliginda ispiyonlayan zata belli bir miktar para verilir. Bu zat onunla is kurar. Ancak isleri rast gitmez ve borclanarak iflas eder. Ailesi tarafindan terkedilir. Sokaklarda dilencilik yapmaya baslar. Aradan yillar gecmistir ve birgun Suleyman Efendi yolda taleberi ile giderken bu zati dilenirken gorur. Huzunlenir ve ah evladim der ve ona orada cebinden hatiri sayilir miktarda para verir. Ancak oyle saniyorum bu utanc o zata omur boyu yetecektir. Zira aldatan aldanacaktir. Bediuzzaman, Urfa’da olum doseginde agir halde yatmaktadir. Donemin Ic Isleri bakani, Urfa valisine telefon acar ve Said Nursi’yi buraya derhal istiyorum der. Urfa valisi “Said Nursi hastatdi oraya getirecek donanimli arabamiz yok” der. Bakan ise “Bir cop arabanizda mi yok? “ der. Aradan cok gecmez bakan cinnet gecirir ve kendisini Genel Kurmay bakanliginin binasindan asagi atar ve o sirada araba bulamadiklarindan bir cop arabasiyla hastaneye yetistirilir. Vicdanini, makamla ve nefretle aldatan bakan aslinda aldanandir. Zira aldatmak en buyuk aldanistir. Bugun dunyada milyonlarca seveni bulunan Fethullah Gulen hocaefendi’nin ise 1970 ‘ lerde on uc has talebesi vardir. Bunlardan birisi de Nurettin Veren isimli zattir. Ancak bu zat, bazi siyasi ve ticari rantlar elde etmek icin bazi gizli odaklara Fethullah Gulen ve dava arkadaslari ile ilgili olumsuz aciklamalarda ve ispiyonlarda bulunur. Otuz yildir beraber oldugu insanlara sirf ekonomik ve siyasi hedefler adina ihanet eder. once dostlari sonra ailesi kendisini terkeder. Hatasini anlama yerine daha da hircinlasarak yillarca iman hizmeti yapanlarin yanindan ayrilir ve Dogu Perincek isimlli ateizmin ve Maocu komunist anlyaisin bayraktarligini yapan bir zatin partisine uye olur. Boylesi imanin zirvesinden , kufrun cukuruina dusme zilleti iste yukarida okudugumuz ayeti yasayan ornekleriyle bize tekrar hatirlatmaktadir. Allah’in ayetlerini okurken onlari bir tefekkur suzgecinden gecirmek hatta onlari tezekkur etmek gerekir.Buna benzer hayatimizdan ve cevremizden hatta siyasi tarihimizden binlerce ornek verebilmek mumkundur. Zira Rabbimiz’in bu ayeti canlidir. Her an devam etmektedir. Bu bir Ilahi prensiptir. Aldatan her daim aldanir. Zira vahiy soyle der: " Onlar Allahi ve iman edenleri aldatmaya calisirlar ancak aldanan bizzat kendileridir de farkinda degiller" -Bakara 2-9 Bilgin Erdogan
İslamda Denge Ahlakı“…ve boylelikle sizi (vasat) dengeli bir topluluk kildik ki insanliga sahitler olasiniz…” (Bakara Suresi 2:143) Denge; Islam ahlakinin en omurga kavrami…Varligin hal diliyle terennum ettigi senfoninin guftesi…Varlik orkestrasinin sefi makamina atanmis olan insanin ontolojik levhasinin uzerinde yazili olan hayat verici mesaj…Islam akidesinin ozet konsepti…Tevhid tam bir denge ogretisi ve sirk en fena dengesizlik…Denge risalet’in ana mesaji ve Muhammedi ahlakin tek kelimeyle anlatimi…Ummetin yildizlari olan ashabin vahiy muhurlu ahlaki…Vahiyle insa olmus bir mu’minin psikolojisindeki havfu reca durusu…Denge, kullugun ruhu…Denge, ubudiyetin semeresi…Denge, Dogu ve Bati medeniyeti arasinda kopru olan Islam’in ikinci adi…Denge aklin,vicdanin,fitratin ve vahyin ortak sesi…Denge hayat veren bir yuce ahlak… Denge anahtar bir kavram. Bu Ramazan yaklasik bes yuz kisi oruc tutuyor bir Amerikan hapishanesinde. Hapishanenin toplam nufusu yaklasik ikibin civarinda. Her dort kisiden biri Ramazanda oruclu.Oruc tutmanin en muhim meyvesi nedir diye sorsalar denge derim. Onun icin ozellikle mahkumlar dengeyi ogrenmeli zira orda bulunmalari bir dengesizligin neticesi.Kimileri dunyayi sevme dengesini kaybettikleri ve kisa yoldan zengin olmaya kalktiklari icin hapishanedeler. Iclerinde dunya-ahiret dengesi olsaydi olurmuydu tum bunlar? Kimileri duygusal dengesizlik yaptiklari ve ofkenin hudutlarini cignedikleri icin demir parmakliklarin ardindalar…Kimilerinin ise cinsel anlamda dengesizlik yaptiklari icin baslari belada. Her sucun temelinde dengesizlik vardir.Sirk en buyuk dengesizlik zira en yuce olan Allaha yapilmasi gereken kulluk bir baskasina yapilirsa o hem en buyuk suc hem en buyuk dengesizliktir. Denge temel bir kavram oldugu icin yukaridaki ayetten mulhem olarak bu yazimda denge kavrami ile ilgili tefekkurumu paylasacagim. Makro-kozmik ve Mikro-kozmik Denge Denge, varligin hal diliyle anlattigi bir Ilahi hakikat. Evrendeki hersey denge ve olcu icinde oldugu icin hayattadir. Uzerinde yasadigimiz dunyanin gunese olan mesafesine bakiniz. Gunese ne cok yakin ne de cok uzak oldugu icin bu gezegende hayat var. Gunese daha yakin veya daha uzak olsaydi bu yeryuzunde hayat olmayacakti. Uzerinde yasadigimiz dunya hal diliyle “Dengede hayat var” demekte adeta. Bu dunyadaki her varlik dengeli oldugu takdirde hayattadir. Cicegi cok sularsaniz curur ve susuz kalirsa solar ve ancak dengeli bicimde sulandiginda onun icin hayat vardir. Yasadigimiz su dunyada gunduzler geceleri, geceler gunduzleri ve mevsimler mevsimleri kovalar. Sadece gecenin veya gunduzun oldugu yerler yasanasi yerler degildir cogu kez. Ideal olan mekanlar tek mevsimin degil dort mevsimin yasandigi yerlerdir. Gunduzlerin geceleri, guzlerin baharlari ardi ardinca takip etmesinin ardinda akil sahipleri icin cikarilacak dersin ve ibretin denge oldugunu dusunurum ben. Makro-kozmos, insana denge dersi vermektedir. Dengeli ol ki hayat bulasin ! mesaji vardir kainat kitabinda. Mikro-evren olan insan anatomisinin insan iradesine verdigi temel mesaj yine Ey insan dengeli ol ! mesajidir. Cok sicak oldugu zaman bedeniniz yanar ve yine cok soguk oldugu zaman donarsiniz. Vucudunuzun sicaklik dengesi bozuldugunda ve soguk oldugunda bedeniniz titreyerek veya cok sicak oldugunda vucudunuz terleyerek tepki verir. Tip dilinde “homeostatis” olarak bilinen bu hal dengede hayat var cagrisina bir misaldir sadece. Insan gozunun alt-esigi ve ust esigi vardir mesela.Cok kucuk seyleri veya cok buyuk seyleri gorebilmek icin mikroskop veya teleskop kullanmak gerekir.Ancak ideal olan goz alt ve ust esigi olan insan gozudur. Kimse teleskop veya mikroskop gibi bir goze sahip olmak istemez. Kulaginiz icin hakeza ayni seyleri soylemeniz mumkundur. Kimse karincalarin ayak seslerini duyabilen bir kulaga sahip olmak istemez. Sayet insanlarin burnu her kokuyu alabilseydi sanirim hayat cekilmez olurdu.Demek ki en ideal olan uclarda olan degil dengede olandir. Insan bedeni insana bu mesaji verir. Insan bedeninde her organ dengeli olarak vazifesini yaptigi icin insan fiziksel anlamda hayatina devam edebilmektedir. Mesela insanin bobrek-ustu salgi bezi ile tukruk-ustu salgi bezi arasindaki mesafe bir mikrondan daha yakin olmasina ragmen hic bir zaman birbirlerinin islerine karismamalari Sani-I Zulcelal ve Nakkas-I Ezeli olan Allah’in bir harikasidir. Zira bobrek-ustu salgi bezi idrar salgilamaya, tukruk-ustu salgi bezi ise tukruk salgilamaya yarar. Beyincikteki bu iki salgi bezi birbirine karissaydi insan tukuruk yerine idrar tadi alacakti damaklarinda. Ilmi anlamda derinlestikce kainatin ne kadar muazzam bir denge icinde oldugunu fehmetmemiz mumkundur. Oyleyse evrende hersey Dengeli ol ey insan ! mesajiyla kozmik koroda catlak ses cikaran insani inzar etmektedir. Teo-ontolojik Denge Kozmik koronun sefi makaminda halife-i rui zemin liyakatindeki insanin teo-ontolojik levhasinin uzerinde yazili olan gizli mesajin yine denge olduguna inanirim ben. Insanin teo-ontolojisi “Hame-I Mesnun” yani camurdur. Hicr suresinin 26. ayetinde gecen bu kavrama bakildiginda insanin ozunun camur olduguna atif yapar vahiy. Dolayisiyla insanin olusumunu hava,su,toprak ve ates gibi dort temel unsurun etkilesime gecirilerek varedildigini aciklamak mumkundur. Camur ozu itibariyla anasir-i erbaa’nin birlesmesidir. Evrendeki bu dort temel unsuru dengeleyen bir yapiya sahiptir vahyin tarif ettigi insan ozu. Insan ontoljik olarak dengeleyici bir yapiya sahip oldugu icin ahsen-I takvim (en guzel kivamda) yaratilmistir. Iste seytan bu en guzel dengeliyici yapiya karsi cikarak dengesizlik yapmis ve “O camurdan ben atesten” diyerek insan ontolojisindeki hem mutevazi hem dengeliyici yapiya tekebbur ederek karsi cikmistir. Halife olan insanin ozu dort unsuru bunyesinde tasiyan camurdur. En ideal olan dengede olandir. Insan bir yonuyle “ ahsen-i takvim” yani en guzel kivamda varedilmis olan ve diger yonuyle esfel-i safilin yani en asagi olandir. Dolayisyla insan ne melek gibi ne de hayvan gibidir. Insan melekler gibi hatasiz olan degildir ancak yeryuzunde halife olmak insana aittir.Hilafet hakki hic gunahsiz ve hatasiz olan meleklere degil insana aittir. Demek ki vasat yani orta ummet olmak ideal olmaya sebebtir. Oyle ya halifelik nicin hata yapmaya egilimli insana verilmiste hic hata yapmayan meleklere verilmemistir? Dolayisiyla sahitler olabilmek vasat olmakla ve kalmakla mumkundur. Tevhid ve Akidevi Denge Islam akaidinin en temel konsepti yine dengedir. Islam tevhidi, ateism ile paganism arasi bir denge durusudur. Ateizm bir dengesizliktir. Kitap katipsiz, igne ustasiz olmaz oyleyse varolusu Allahsiz aciklamak bir cesit dengesizliktir.Bir seyden hersey yapan her seyi birsey yapan her seyin yaraticisi olan o tek seydir. Ancak diger taraftan vahyin tanittigi Allah tum pagan unsurlarin otesinde bir Ilahtir. Vahyin tanittigi Allah ne Sintoistlerin Gunes tanrisina, ne antik Yunan’in Hermesine veya Afroditine, ne eski Misirin Hotor tanrisina veya Apis okuzune benzemez. Zira O, essiz ve benzersiz olan ve akla geldigi zaman mutlaka zihni tahayyulden cok baska olandir. Onun icin once “La ilahe” yani Tanri yoktur sonra “Illallah” yani ancak Allah diyerek tevhidi ifade etmis oluruz. Dolayisiyla tevhid ateism gibi tanriyi tanimayan bir bakisi tamamen yadsirken tanriyi esyalastiran veya insanlastiran zihniyetide reddeder. Onun icin tevhid en buyuk denge sirk en buyuk dengesizliktir. Tevhid ifadesi olan “La ilahe illallah” denge durusu oldugu gibi bu ifadenin ikinci kismi olan “Muhammeden abduhu ve resuluhu” yine bir cesit denge cagirisidir. Muhammed, Allah’in kulu ve elcisidir ifadesinden anlasilacagi gibi Islam akaidi peygamberini once Allah’in kulu ve sonra elcisi olarak kabul eder. Onun icin Islam akaidinde peygamber sevgisi denge icinde olmak mecburiyetindedir. Kur’an gecmis vahyin mensuplarini peygamberlere olan sevgide dengesizlik yaptiklari icin elestirir. Bir taraftan Yahudilerin peygamber oldurme sabikasi ile sabikali olduklarini hatirlatirken diger taraftan Isevilerin peygamberlerini tanrisallastirdiklarina atif yapar. Zaten hem peygamberi olaganustu hale getirmek hemde onun fiziken yok olmasina calismak yani katletmek peygamberlik kurumunu yok etmeye yonelik birer saldiridirlar.Ikiside ayini kapiya cikar. Onun icin Allah resulu (sa) boyle bir temayulun olusmasina hic bir zaman musaade etmemistir. Medinede oglu vefat ettigi donemlerde gunes tutulmustur.Medine halki ise gunesin tutulmasini peygamberin oglunun vefatiyla iliskilendirmislerdir. Allah resulu’nun oglu vefat etti onun icin gunes tutuldu seklinde bir vaveyla kopmustur. Ancak Allah resulu derhal hutbeye cikmis “Allah bir olumlu icin yasalarini degistirmez” demistir. Allah resulu’nun bu cikisi vahyin onceki mensuplarinin Isa (as)’I insan-ustu olarak algilamalarindan kaynaklaniyordu. Boylesi bir akidevi hastaligin onune gecmek icin gerek vahiy gerekse vahyin peygamberi hep hassas olmuslardir. Islam akidesinde peygambere ne hurmetsizlik yapilir ne de o, insan-ustu bir konumda degerlendirilir. Zaten peygamberlik kurumunun yasamasi icinde gerekli olan boylesi bir dengedir. Peygamberleri Sevmede Vahyin Dengeye Tesviki: Vahiy bir cok yerde peygamberlerin beser olduguna vurgu yaparak onlarin zellelerine (hata-surcme) isaret eder. Bu konuda en meshur olani Yunus (as) kissasidir.Saffat suresi Yunus’un peygamber olmasina ragmen Allah’in izni olmaksizin bulundugu beldeyi terkettigini ve bundan dolayi cezalandirildigini vahyin muhataplarina tezekkur ettirir. Musa peygamberin bir Misirlinin olumune sebeb oldugunu Kasas suresi anlatir bize. Adem, Nuh ve Ibrahim peygamberlerin yine zellerine isaret eder vahiy. Son olarak ise Abese suresinin ilk on ayetinin Allah resulunu tazir eden ayetler oldugunu hatirlamak gerekir. Bir garibin anlik ihmali Allah resulunun tazir edilmesine sebeb olmustur. Bunlarin vahyin dilinde zikredilmesinin hikmeti ne olabilir? Bu soru yerinde bir sorudur. Zira bu insanlar mustesna insanlardir zira Allah’in resulleridir. Sayet Allah es Settar olan ise yani hatalari orten ise bu insanlarin hatalarini niye dile getiriyor? Kusukusuz bundaki en muhim hikmet vahyin muhataplarini sahih bir peygamber sevgisiyle insa etmek icindir. Zira dinler tarihi, peygamberlerini tanrisallastiran kavimlerin misalleriyle doludur. Peygamberlerin sevgi hiyerarsisindeki dengesini insa etmek icin ve o insanlarin da beser oldugunu hatirlatmak icin vahiy peygamberlerin zellelerinden bahsetmektedir. Yani vahiy sunu demektedir : Ey vahyin muhatabi ! Sakin senin tasavvurundaki peygamber algisi Allah tasavvuruyla karismasin. Peygamber de olsa insanlar surcer dolayisiyla hatadan munezzeh ve muberra olan sadece Allahtir. Allah tasavvuru ile peygamber tasavvurunun karistigi en tipik misal Hristiyanliktaki teslis inancidir ancak elbette bu kafa karisikligi sadece onlarda sinirli kalmaz bircok ve bir cok mitolojik karakterdede bir sapma olarak gorulur Mesela. Nuh (as) kavminde ki putlarin bir kismi aslinda o kavimlerin tarihinde iyi isler yapmis insanlardir ancak zamanla lider tasavvuru ile tanri tasavvuru birbirine karismis ve onlar o kavmin tapindigi paganlar haline gelmistir. Sahabeyi Sevmede Vahyin Dengeleyici Tasavvuru Vahyin tasavvurunda sahabeyi sevmekte bir denge icindedir.Kur’an bir taraftan ashab-I kirami Ali Imran suresinde (3:110)“Insanlik tarihinin en hayirli toplulugu” olarak tasvir ederken diger taraftan Hadid suresinde Allah resulu(sav) hutbedeyken onu yalniz biraktiklarindan ve Medineye giden ticaret kervaninin pesinden gitmelerinden bahseder. (57:10) Mesela Tevbe suresinde “Allah onlardan razi olmus onlar da Allahtan” (9:100) diyerek onlardan ovguyle bahsederken Al-I Imran suresinde Uhud savasinda onlarin ganimet hevesiyle dagildiklarina vurgu yapar. Bu konuda daha baska orneklerde verilebilir ancak vahyin bu iki tabloyuda ornek olarak vermesinden maksadin vahyin mu’minlerini sahabeyi sevmede dengeye daveti asikardir. Her seyde oldugu gibi sahabeyi sevmede dahi denge esas tutulmali ve onlarin bir beser oldugu gercegi goz onunde bulundurulmalidir. Zira dinler tarihi dini onderlerin ilahlastirilmasi ornekleriyle doludur. Bugun protestan kilisesinin kabul etmedigi ancak Katolik kiliselerince devam edegelen havarilere yonelik asiri tazim bu ummetin insanlarinda olmamasi gereken bir sapmadir. Onun icin vahiy bu ummetin insanlarini sahabeyi sevmede dengeye davet etmektedir. Islami Sahsiyetin Esas Durusu olarak Denge Denge, vahiyle insa olmus sahsiyetin esas durusudur. Kur’an ne zaman cehennem tasviri yaparak Allah’in gazabini hatirlatsa ardinda ki ayetlerde hemen cennete atif yaparak Allah’in rahmetini hatirlatir. Zira kalbin ucub ve yeis olmak uzere iki bilinen hastaligi vardir. Ucub kisinin ameline guvenme ve kendisi icin cenneti garanti olarak gorme zaafidir. Yureginde ucub hastaligi olan kisi adeta sunu der : Ben cennete gitmeyecemde kim gidecek ? Bu bir ruhi dengesizliktir ve asilmasi gerekir. Yeis hastaligi kisinin Allah’in rahmetinden umudunu keserek cehennemi kendisine garanti olarak gormesidir. Yureginde bu hastalik olan kisi adeta soyle der: Ben Allah’in lanet ettigi zavalli bir insanim Allah beni asla affetmez. Bu da bir ruhi dengesizliktir ve asilmasi gerekir. Iste bu iki yurek hastaligini islah etmek icin vahiy hem Allah’in gazabina hem rahmetine beraber atif yapar. O halde vahiyle insa olmus sahsiyetin esas durusu nasil olmalidir? Bunun Islami terminolijide ki karsiligi Havf-u Recadir. Havf Allahin gazabindan korkma Reca ise Allah’in rahmetine yonelik duyulan umuttur. Ebubekir(ra) nispet edilen su soz bize tam da kastettigimiz anlamda denge dersi vermektedir: “Tek kisi cennete gidecek deseler onun ben olacagini umut ederim ve yine tek kisi cehenneme gidecek deseler o kisinin ben olacagindan korkarim. Onun icin inanmis bir sahsiyet, ne hodbin ne de bedbin ancak hakikatbin olandir. O, Suhreverdi gibi gecenin bagrina “Ey gece! Karar kararabildigin kadar zira senin karanliginin son noktasi aydinligin basidir” diyerek bir nida salar.O, hayatini korku ve umut arasinda yasar. Islam Epistemolojisinde Denge Islam epistemoljisine gore,insani hakikate ulastiran uc temel arac vardir ki bunlar vahiy,akil ve sezgi olarak bilinir. Islam epistemoloji tarihinde bu araclara yogunlasan uc temel okul cikmistir. Bunlar; akla yogunlasan Burhan mektebi, rivayete yogunlasan Beyan mektebi ve sezgi’ye yogunlasan Irfan mektebi olarak bilinir.Burhan okulu ;Ibni Sina, Ibni Rusd, Biruni gibi dev isimleri yetistirmis, Beyan mektebi, Ibni Kayyim, Ibni Kesir veya Ibni Teymiye gibi onemli alimleri yetistirmis ve yine Irfan ekolu ise Mevlana, Ahmed Yesevi, Abdulkadir Geylani gibi gonul insanlarini yetistirmistir. Bu okullarin icinde yetisen insanlar akli, rivayeti ve duygulari farkli yontemlerle kismen de olsa dengelemeyi basarmislardir. Islam dunyasinda yasadigimiz son bes yuzyilda epistemoljik sorunlarin temelinde yukarida bahsi gecen uc temel degere yogunlasmadaki dengesizlik yatmaktadir. Kimisi sadece akla yogunlasmis ve rivayeti ve duygulari ihmal etmis, kimisi salt rivayete yogunlasarak akli mefluc etmis ve dondurmus, kimisi ise sadece duygulara yogunlasarak hem aklini arkaplana atmis hemde idrak edilmek icin gonderilen Allah’in kitabini anlamak icin degil hissetmek icin okumayi kendine yeterli zannetmis. Mustafa Islamoglu’nun tabiriyle Islam dunyasinda uc tur Kurban vardir. 1. Kitab kurbanlari 2. Tespih Kurbanlari 3. Silah Kurbanlari Kitap kurbanlari, sadece akla yogunlasan ve Islami entellektuel duzeyde yasayan zumredir. Konusmak ve entellektuel duzeyde fikri munazara yapmak onlarin en temel vasfidir. Ancak is yapmaya gelince o konuda cok geri planda olurlar. Hayatlari adeta kitaplarin arasinda gecer ancak aksiyon asla yoktur hayatlarinda.Tespih kurbanlari ise hayatlarini bir duygu dunyasi icinde yasarlar. Hayattan kopukturlar . Bir Islam Surasi kurarak muslumanlarin sorunlarini konusmak yerine ruyalarinda gecmis insanlarla istisare ve istihare yapmayi tercih ederler. Mahallesinde ac insanlar, ulkesinde ki muslumanlara yapilan zulumler hic gundemlerinde degildir. Onlar, gassalin elinde meyyit olmayi kuffarin elinde sehit olmaya tercih ederler. Silah kurbanlari ise dini siyasal duzlemde yasarlar. Basortusu sorunu olunca sokaklara dokulurler ancak ahlaki konudaki zaafiyetleri ile yaptiklari ile celisirler. Filistin konusunda hakli olarak duyarliklarini gosterirler ancak mevzuyu anlayabilecek bir entellektuel yapidan yoksundurlar.Kalk ihtilal oldu slogani onlarin kulaklarina ezan-i Muhammediden daha sevimlidir. Oysa ki akil,vahiy ve duygular birbirinden ayrilamayacak gercekliklerdir. Akil ile vahiy arasindaki iliski goz ile isik arasindaki iliskiye benzer. Akil olmazsa vahiy, vahiy olmazsa akil yetersiz kalir. Ancak goz ve isik oldugunda bu iki arac insanin sadece bakmasina yardimci olur. Gorebilmesi icin ise duygulara ihtiyac vardir. Bundan dolayidir ki akil,nas ve sezgi bir butun olarak degerlendirilmelidir. Imam Satibiden tevarusle, Mustafa Islamoglu, akil zaruriyata, nas haciyata ve sezgi tahsiniyata tekabul eder diyerek once aklin sonra naslarin ve sonrada sezginin bir butun olarak kullanilmasini tavsiye eder. Bu uc deger beraber kullanilmadigi takdirde Islam epistemolojisinde ciddi sorunlar meydana gelir. Kullukta Denge Esastir Denge, kullugun minhaci vetum ibadetlerin meyvesidir. Kulluk, itidali gerektirir. Bir hadiste, Allah resulu (sav) “Yarin olecekmis gibi ahiretine hazirlik yap ve dunyadan nasibini unutma…” buyurur. Allah resulu (sav) bize dunya ve ahiret dengesi kurarak kulluk yapmamizi tavsiye eder.Zekatin kirkta biri farzdir ancak bir insanin kazandiginin hepsini infak etmesi caiz olmaz. Oruc, Ramazan ayinda farzdir ve yine Pazartesi ve Persembe gunleri tutmak sunnettir ancak yilin hepsini oruclu geciren kisi hic tutmamis gibidir. Allah resulu(sav) “Efdal olan ibadetin az ve surekli” olan oldugunu vurgular. Kullugun bir metot olarak dengeli sekilde ifa edilmesi gerektigi gibi ayni zamanda kullugun meyvesinin de de denge oldugunu hatirlatmak gerekir. Mesela namaz insanin hem vaktini hem hayatini dengeli olarak yasamasi gerektigine yonelik bir fiili ogretidir. Namaz kilan kisi ayni zamanda varlik hiyerarsisindeki yerini anlar ve kiyaminda kusurlarini , rukusunda gucsuzlugunu ve secdesinde muhtacligini idrak ederek bunlari itiraf eder. Boylelikle haddini asmaz ve tekebbure hakkinin olmadiginin mudriki olur. Oruc ise insanda beden ve ruh dengesini saglar. Oruc tutarak ruhun, iftar yaparak bedenin hakkini vermis olur. Iftar ettiginde sahip oldugunun en guzelini iftarlik yapar. Musluman orucunun, kesis rahiplerinden farki budur. Islam, inasan bedenin ruhcu inanislardaki gibi suc olarak algilamaz bilakis onu Allah’in emaneti olarak gorur. Aclik ile aczini idrak eder ve tekebbure hakkinin olmadigini anlar. Zekat ise acziyetini idrak eden insana “Sen malin gecici de olsa sahibisin ama sakin mal senin sahibin olmasin” mesaji vererek adamanin harcamanin ziddi oldugu gercegini hatirlatir.Insanlarin cogu, mal ve dunya sevgisindeki dengeyi kuramadiklari icin su fani hayatin icinde ya edilgen bir nesne veya miskin bir kesis olurlar. Oysa ki Kur’an once kazanmaya ve sonra infak etmeye tesvik eder. Kazanmaya tesvik ederek kisiyi hayatin icinde ozne kilarken infak etmeye tesvik ederek kisiyi malin kolesi olmaktan kurtarir. Sayet bu denge bozulursa kisi maddenin kulu olur ve o maddenin degil madde onun sahip olur. Zekat ayni zamanda toplumda ki zengin-fakir iletisimindeki dengesizligi ortadan kaldirmak icindir. Toplumdaki kargasa ve sorunlar bu tur dengesiz yapilanmalardan kaynaklanmaktadir. Zengin kisi fakire infak yoluyla maddi anlamda destek oldugu zaman sadece aradaki maddi dengesizlik bertaraf olmaz ayni zamanda fakirin sermayeye bakisini positif kilarak dengeler. Boylece, mulkiyet hirsizliktir turunde sermayeyi illegal goren zihni dengesizlik ortadan kalkmis olur. Hac ise yuregi dunyaya meyilli insani dengeleyerek kisiye hayatin icinde bir mahser provasi yaptirir. Dunyanin geciciligine yonelik yapilan bu prova insani kendisine yonelterek dunya-ahiret dengesini kurmaya tesvik eder.Kuskusuz, Islamin tum emirlerinde denge esasi vardir. Denge, Islam’in anahtar kavramidir. Aliya Izzetbegovic ve Islam’in Medeniyetler Arasi Kopru Olma Islevi Aliya Izzetbegovic, Islamin medeniyet olarak bir denge medeniyeti oldugunu ifade eder. Ona gore Islam, dogu medeniyeti ile bati medeniyeti arasinda kopru konumundadir. Begovice gore dunya gorusleri uc kumede toplanir.Dogu medeniyeti olarak kastettigi, Hind-Hristiyanlik ve Idealizm dogrultusundaki Buda, Eflatun,Hegel,Kant veya Henry Bergson gibi ruhculugu esas alan anlayis diger taraftan ise bati medeniyeti, yani Yunan, Yahudilik veya Materyalizm dogrultusunda Aristo, Hobbes,Marx ve Russel gibi maddeyi esas alan dunya gorusleridir. Bu anlayislarin birinci kategoride yer alani ruhculugu esas alirken ikincisi maddeyi esas alir. Biri tamamen maddeye yogunlasirken digeri ruha yogunlasir. Aliya Izzetbegovic der ki; tarih bu iki kutuplu dualizmin surekli catismasinin tarihidir. Insanlik surekli ruh ile madde, soyut ile somut, nitelik ile nicelik, manastir ile okul, rahip ile sovalye,kilise ile labaratuvar, ahlak drami ile yasam gercegi arasinda gidip gelmistir.Ancak Islam bu iki dunya arasindaki kopru konumundadir. Dolayisiyla Islam; manastir ile okulu, fizik ile metafizigi, ruh ile maddeyi birlestiren tevhidi bir dunya gorusudur. Ali Seriati Muhammed Ikbal isimli calismasinda tarih boyunca bu ikili catismaya atif yapar. “Lao Tse, Cin toplumunu ahirete yoneltti ve sonra Konfucyus onlari tekrar dunyaya cekti. Bati da ise yine ayni durum yasandi.Roma, hristiyanlik mistisizmi ile Bati toplumunu ahirete yoneltti ve sonra bati Ronesans ile tekrar dunyaya ve postivizme yoneldi” Bu iki kutuplu dualizm hep goruldu. Zira ifrat tefriti , tefrit ifrati korukleyendi. Oysa ki Islam, bu ikisi arasi dengeyi saglayacak degerler siteminin adidir der Begovic. Dolayisiyla Islam bir denge dinidir ve medeniyetler arasi muvazene unsuru olma ozelligini muhafaza etmektedir. Islam toplumlarinin, bu medeniyetler arasi kopru olma islevini tekrar kazanabilmesi icin medresedeki ilim, tekkedeki ahlak ve kisladaki disiplin anlayisi ile kendilerini yeniden yapilandirmalari gerekmektedir. Daha baska anlatimla ruh ve madde dengesizligi ortadan kaldirilmalidir. Islam ne tekke ruhbanlarinin algiladigi gibi terk-i dunya diyerek bu dunyanin sorunlarina kapali yasamak ne de bir takim siyasilesen guruhlar gibi Islamin sadece sosyal ve siyasal taraflariyla ilgilenip kulluk hayatina yonelik sorumluluklari unutmaktir. Oyle oldugu takdirde Islam bir medeniyet olarak tekrar hayat bulacaktir. Zira dengede hayat vardir. Sosyal Olaylara Tepki Vermede Denge Her seyde oldugu gibi sosyal olaylara tepki vermede yine dengeli olmak Islam siyasetinin onemli bir metodudur. Itidalli tepki verenlerin uzun omurlu isler yapabilmesi mumkundur. Dolayisiyla nasil ibadette denge esasi korunuyorsa siyasette de denge esasi muhafaza edilmelidir. Oyle oldugu takdirde o sosyal hareketin uzun omurlu olabilmesi mumkun olacaktir aksi takdirde marjinallesmeye ve yok olmaya mahkum kalacaktir. Bu konuyu daha iyi aciklayabilmek icin somut bir misal vermek daha dogru olacaktir. Mesela hilafetin kaldirilmasindan sonra Anadoluda farkli tepkiler ve hayal kirikliklari yasandi. Bu tepkilerden en itidalli olani daha uzun omurlu olabilme sansini elde etti. Bu tepkilerden biri Seyh Said tepkisi idi ve bu tepki silahli bir tepkiydi. Dolayisiyla bir ayaklanma yasandi ve sonuc olarak bastirildi. Seyh Said ve arkadaslari idam edildi.Hareket bastirilmis oldu. Bir diger tepki ise onun tam tersi Ahmet Hamdi Akseki tepkisidir. Akseki, sistemin bir parcasi oldu ve Diyanet isleri baskanligi yapti. Mustafa Kemal’in ovguyle bahsettigi isim oldu. Ancak bir ucuncu tepki olan Said Nursi tepkisi bu konuda en itidalli olaniydi. O, ne sistemin icinde yer aldi ne de Seyh Said gibi silahli tepki Verdi. Kendisine teklif edilen Sark Umumi vaizligi gibi resmi vazifeleri redderek meclisi terketti ve Risalei Nur isimli eserini yazmaya devam etti. Siyasete mesafeli kalarak ince bir siyaseti tercih etti. Sine-i millete donerek iman hizmeti yapti. Iste onun icin kanimca taraftar bularak sempati kazandi. Zira itidalde her zaman hayat vardir. Hayatin her alaninda denge esas olmalidir ki insanligin onunde sahitler olalim. Vahiy oyle diyor : “ …ve boylelikle biz sizi dengeli ummet kildik ki insanligin onunde sahitler olasiniz…”(2:143) Bu ayet denge de hayat var gercegini bize hatirlatmaktadir. Zira denge Ilahi bir yasadir. -------------------------------------------------------------------------------- Bilgin Erdogan